Gazi Mustafa Kemal’i Türkiye Mason Cemiyeti’ni kapattırdığı için Yahudi Masonlar zehirledi. Plan Kremlin’de yapıldı, Türkiye’de uygulandı...
Yıl 1935... Atatürk,
eski Adliye Vekili Mahmut Esat Bozkurt’u çağırarak, Masonluğun kuruluş,
örgütlenme ve çalışmalarına ilişkin bilgiler içeren dosyayı verdi. Ardından
şunları söyledi: “Bunu güzelce mütalaa et, bir takrirle, Halk Partisi Grup
Başkanlığı’na ver. Grupta bunlara şiddetli bir hücum yap ve grupça kapanmasına
delalet et, senin de bu işte şeref payın olacaktır.” Anadolu Ajansı, 10 Ekim
1935 tarihinde abonelerine şu önemli haberi geçti: “Türkiye Mason Cemiyeti,
memleketimizin sosyal tekamülü ve günden güne artan muazzam terakkilerini
nazarı itibara alarak, faaliyetlerine nihayet vermeyi ve bütün mallarını
memleketin sosyal ve kültürel kalkınmasına çalışan halkevlerine teberrüü
muvafık görülmüştür.” Egenin ve Balkanların tanınmış kıdemli komünist mübeşşiri
Varnalı Bulgar Yahudilerinden 33 dereceli Farmason Avram Benaroyas, Yunan
komünistlerin yayın organı Laiki Foni (Halkın Sesi) Gazetesi’nin 1 Ağustos 1948
tarihli nüshasında yazdığı anılarda şöyle dedi: “1937 yılının ortalarında,
ismini açıklayamayacağım bir doktor, bazı şöhretlere dayanarak Atatürk’e ilk
darbeyi sinir organlarını zaafa düşürmek sureti ile indirdi. Etrafında çember
meydana getirdiğimiz Sarı Lider, kendiliğinden bu çemberin içine girip hayatını
bize teslim etti.”
Ankara merkezli olmak üzere İç Anadolu Bölgesi’nde yayın yapan ANAYURT
Gazetesi, 66 yıldır açığa çıkmayan müthiş iddiaları gün yüzüne serdi:
ATATÜRK’Ü
MASONLAR ZEHİRLEDİ
Cumhuriyetimizin
kurucusu Büyük Önder Mustafa Kemal Atatürk’ün başına gelenlerle kahrolurken;
ANAYURT Gazetesi olarak, bu ibretlik gerçekleri yayımlarken üzerimize düşen
büyük görevi yerine getirmiş olmanın huzuru içindeyiz.
KATİLLER,
İŞBİRLİKÇİLER KİMLERDİ?
Yunanistan’da
yayımlanan –Laiki Metopo(halk Cephesi) Gazetesinde yayımlanan dizi yazıda “Dr.
Abrevaya ve Fischenger cidden bu işte fedakarane çalıştılar” denilmektedir.
Bahsi geçen Abrevaya, Prof.Dr. Samuel Abrevaya Marmaralı’dır. Abrevaya, İzmir
doğumlu olup, Paris’te tahsil görmüştür. Atatürk’ün ölümünden sonra Niğde
Milletvekilliği yapmıştır. Prof. Dr. N.Fissenger, hükümet tarfaında Paris’ten
getirilmiştir. 8 Eylül 1938 tarihinde bir gün önce yaptığı muayeneye göre
Prof.Dr. Ömer Neşet İrdelp ile birlikte düzenledikleri rapor uzun yıllar sonra
ortaya çıkmıştır. Fissenger ayrı teşhiste bulunmasına rağmen Atatürk’ün ölüm
raporunda, diğer doktorlarla aynı görüşteymişçesine yazılmıştır. Muhtemelen
Paris’ten getirilen ilaçların temin yeriyle de ilgisi vardı.
Varnalı Bulgar
Yahudisi 33 dereceli Farmason Avram Benaroyas Türkiye Mason Cemiyeti’nin
kapandığını Moskova’da bir toplantı sırasında öğrendi. Sinirlerine hakim
olamayarak şunları söyledi; “O Sarı Lider ortadan suret-i katiyetle
kaldırılacaktır. Mefkuremize imha edici darbe vuranların akıbeti, feci şartlar
altında ölümdür!...” Türkiye’nin ikinci Mason lideri Kimyager Mustafa Hakkı
Nalçacı, acilen Kremlin’e davet edildi. Nalçacı Moskova’ya korkarak gitti.
Başına bir hal gelmesi halinde Kremlin’in Çankaya’ya siyasi baskı yaparak
serbest bırakılmasının sağlanmasını istedi. Kremlin, Nalçacı’ya garanti verdi,
verdiği teminatlarla onu rahatlattı. Kremlin’den aldığı taahhütlerle korkusu
geçen Nalçacı, işi ileri götürerek Atatürk’ün öldürülmesinden sonra Nazım Hikmet
başkanlığında bir hükümet kurulmasını istediyse de, Kremlin “gerici Mareşal
Çakmak’ın tabancasına hedef olunacağı” itirazı ile Nalçacı’yı frenledi. Varnalı
Bulgar Yahudisi Farmason Avram Banaroyas ve Türkiye’deki masonları ikinci
lideri Mustafa Hakkı Nalçacı Kremlin yetkilileri ile toplantıdayken, yapılan
konuşmaları Yunanlı gazeteci Apostolos Grasoz, ünlü Sovyet despotu Laurenti
Beria ile birlikte yan odada ses alma cihazıyla takip ediyorlardı. Bu konuda
Avram Benaroyos, “İlk anlarda Kemal Atatürk’ü silahla ortadan kaldırmayı
düşündük. Ancak, doktorlarımız Atatürk’ün ölümünün ani oluşunu tehlikeli
gördüklerinden, Kremlin’in istediği ‘esrarengiz ve kendine göre esrar arz
edecek ölüm’ kararına uyduk. Mason biraderler cemiyetimiz kapatıldıktan sonra
hiçbir şey olmamış gibi O’nun her hareketini alkışladılar. Zamanla O’nun
etrafında bir çember vücuda getirdiler ki; Sarı Lider, kendiliğinden bu
çemberin içine girip hayatını bize teslim etti. 1937 yılı ortalarında, ismini
açıklayamayacağım bir doktor bazı şöhretlere dayanarak Atatürk’e ilk darbeyi
sinir organlarını zaafa düşürmek suretiyle indirdi. Böylelikle gösterdiği
tedavi usulü, Atatürk’ün sinir organlarını felce uğrattı. Atatürk’te zaman
zaman burun kanamaları, baş dönmeleri, istifralar karşısındaki arkadaşı
tanımamazlıklar kendini göstermeye başladı.” şeklinde yazdı. Benaroyos 1
Ağustos 1948 tarihli Yunan Halkın Sesi (-laiki foni) gazetesinde bunları
yazarken, Yunanlı Gazeteci Apostolos Grazos da Halk Cephesi (Laiki Metopo)
gazetesinde 1-5 Eylül 1949 tarihlerinde yazdığı seri yazıda şu görüşleri dile
getirdi; “Filistin Siyon kolonilerini meydana getirmek için Osmanlı
İmparatorluğu’nu parçaladık.Bundan sonra yapılması elzem olan üç vazife daha
vardı. Bunları seri olarak tatbik etmek icap ediyordu ki; Doktor Abrayava ve
Fischenger cidden bu işte fedakarane çalıştılar. Bazı Avrupalı tıp dahileri,
siroz mütehassısları, Sari Lider’in hastalığı ile meşgul olmak istediklerini
Türk hariciyesine bildirmişlerse de; Türkiye’deki mukaddes üçgenimiz, meydana
getirdikleri muhkem mevki ve selahiyetlerini cemiyetimize muhalif olanlara Sarı
Lider’in tedavinizde vazife vermemekle bize pek ala ispat ettiler.”
ATATÜRK’ÜN HASTALIĞI…KONAN TEŞHİS VE UYGULANAN TEDAVİ
Atatürk’ün hastalığı, konan teşhis ve uygulanan tedavi Varnalı Yahudi
Farmason Acram Benaroyas, Atatürk’e ilk darbeyi 1937 yılı ortalarında
indirdiklerini söylerken, bundan birkaç ay sonra Aralık 1937’de Yalova’da
Atatürk’ü resmen muayene eden Prof. Dr. Nihat Reşat Belger ilk teşhisi
“karaciğer üç parmak kadar büyümüş ve sertleşmiştir” diyerek koydu. Oysa,
Benaroyas’ın söylediği aylarda Atatürk kaşıntıdan muzdaripti. Çankaya’da bir
akşam doktorun biri kaşıntıların karınca ısırması sonucu olduğunu söyledi. Atatürk,
“Ben geceleri kaşınıyorum, karınca yatak odama kadar girer mi?” diye sorunca,
aynı doktor “evet” cevabını verdi. Köşkte et yiyen cinsten küçük kırmızı
karıncaların varlığı söylentisi yayıldı. Hatta böyle karıncalardan bulunduğu
tespit edildi. Atatürk’ün İstanbul ve Yalova’da olduğu bir sırada
Cumhurbaşkanlığı Özel Kalem Müdürü Süreyya Anderiman Sağlık Bakanlığı Müsteşarı
Dr. Asım Arar’a telefon ederek “Köşkü karıncalar bastı, Atatürk kaşıntıdan
şikayetçi, bir çare bulun.” dedi. Doktor ve diğer sıhhi personelden oluşan 8
kişilik karınca arama ekibinin çalışmalarını Dr. Nuri Refet Korur “evet kırmızı
renkte küçük karıncalar gördük” diye açıklamıştı. İlgili mütehassıslar da; bu
tip karıncaların Çin’den Avrupa’ya geldiğini ve etle beslendiklerini söylemişlerdi.
Karınca hikayesini bilen Atatürk, Dr. Velger’in karaciğerle ilgili teşhisini ve
kaşıntının sebebinin bu olduğunu duyunca şaşırmış, ama belli etmemişti.
Atatürk’ü yavaş yavaş öldürme planı hızla işliyor, Atatürk’ün hastalığının
teşhisi ile ilgili farklılıklar Atatürk’ün ölüm raporlarına bile yansıyordu.
Atatürk’ün fenni rapora geçen hastalığı “Alkole bağlı siroz” olarak tanımlandı.
Oysa aynı rapora imza atan doktorlardan Prof. Dr. Neşet Ömer İrdelp, daha sonra
“ bunu kati olarak kestirmek mümkün değil” diyerek “hipertrofik siroz” tanısına
yöneliyordu. Yani alkole dayanmayan (sıtma) siroz,. 30 Temmuz 1938 Cumartesi
günü Prof. Dr. Neşet Ömer İrdelp, Atatürk’ün kalbinin kuvvetli olduğunu
düşünürken, 4 gün sonra kalbi kuvvetlendirici iğne yapılmasına karar veriyordu.
Dr. Asım Arar ise, Dünya Gazetesi’ndeki mülakatında Atatürk’ün hastalığı ile
ilgili olarak “karaciğer kifayetsizliği”nden şüphelendiğini bu şüphesini
“söylenmesi icap eden” kişilere söylediğini, bu kişilerinse, böyle bir
ihtimalin mevcut olmadığını söylediklerini bunu üzerine ise kendisinin daha
ileri gidemediğini söylüyordu. Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreteri Hasan Rıza
Soyak da, Dr. Arar’ın söylediği türden birinin Atatürk’ün çevresinde
bulunabileceğine inanmanın kendisi için güç olduğunu söylüyordu. 31 Temmuz 1938
günü Viyana’dan gelen Prof. Dr. Eppinger Atatürk’e çiğ yemiş kürü uygulayarak
bol bol kavun karpuz yedirmiş, ertesi gün Almanya’dan getirilen Prof. Dr.
Bergman’da Atatürk’e rendelenmiş elma yedirtmiştir. Daha sonra da bu iki doktor
bir araya gelerek damar tıkanıklığını düşünerek Atatürk’e Salygran şırıngası
uygulamaya karar vermişlerdir. Aynı gün yapılan konsültasyonda bu Alman ve
Paris’ten getirilen Prof. Dr. Fissinger ise yukarıdaki doktorlardan farklı
olarak Afyon mürekkepleri ile şibih kalevilerin (alkoloid) verilmesini uygun
görüyordu. Zehirlendiğini anlamıştı Atatürk, Afet İnan’a yazdığı mektupta aynen
şöyle diyordu; “Afet, vaziyetim şudur; bence doktorların yanlış görüş ve
hükümleri sebebiyle hastalık durmamış ilerlemiştir…. Hükümet benim reyimi
almaya lüzum görmeksizin Fissinger’i getirtti.” Kimler masondu? Atatürk’ü
tedavi eden doktorlar arasında Mim Kemal Öke, Prof. Dr. Samuel Abrevaya
Marmaralı masonluğu alenen bilinenler arasındadır. İçişleri Bakanı Şükrü Kaya
da masondu. Devrin mason yöneticilerinden (Türkiye Locası) Dr. İsmail Hurşit,
Muhittin Osman Omay kapatma kararı tebliğ edilenler arasındadır.
Mustafa
Kemal’in sağlığı
Mustafa Kemal,
klasik çocukluk hastalıklarının dışında 20 yaşına kadar ciddi bir hastalığa
yakalanmadı. 20 yaşında geçici bir süre yakalandığı sıtma hastalığının
atlatılması yine aynı yılda bel soğukluğu hastalığı takip etti. O yıllarda
yaygın olan bu hastalık O’na ilerideki yıllarda İstanbul Üniversitesi Tıp
Fakültesi bünyesinde üroloji kliniğini kurdurttu. İdrar yollarındaki bu müzmin
hastalığa ilaveten, Anafartalar Savaşı sonlarında, 1916 yılında akciğer
iltihabı dolayısıyla ateşi yükselerek yatağa düştü. 2 yıl sonra Yıldırım
Orduları Komutanı iken böbrek ağrıları başladı. Karlsbad Kaplıcaları’nda tedavi
gördü. 1919 yılında Şişli’deki evinde bir süre kulağından rahatsızlık geçiren
Mustafa Kemal, aynı yıl 19 Mayıs’ta çıktığı Samsun’da tekrar nükseden Böbrek
ağrılarından dolayı 19 gün Havza Kaplıcalarında kaldı. Samsun’da iken tekrar
sıtmaya yakalandı. Aynı yılın son günlerinde, 27 Aralık’ta böbrek ağrıları
tekrar başladı. 1921 yılı Nisan’ında sol yanağından çıban çıktı, daha sonra
attan düşerek 3 kaburgası kırıldı. Bu hali ile cepheye gitti. 1923 yılında ise
ufak tefek kalp rahatsızlıkları geçirdi. 1927 yılı Mayıs ayında göğüs ağrıları
çekti. Berlin ve Münih üniversiteleri tıp fakültelerinin dahiliye klinik
direktörleri Prof. Dr.Friedrivh Kraus ile Prof. Dr. Ernest Von Remberg hükümet
tarafından Türkiye’ye getirtilerek Atatürk’e konsültasyon uygulattırıldı. 1936
yılı Kasım ayında üşütme sonucu ateşi yükseldi, ama kısa sürede iyileşti. 1936
yılı sonuna kadar bunların dışında Atatürk’ün başkaca ciddi bir sağlık sorunu
olmadı. Tedavi eden doktorlar Prof. Dr. Neşet Ömer İrdelp ve Prof.Dr. Nihad
Reşad Belger Atatürk’ü tedavi eden müdavi (sürekli) doktorlardı. Prof.Dr. Akil
Muhtar Özden, Prof.Dr. Süreyya Hidayet Sertel, Prof.Dr. Mim Kemal Öke (ki adı
sürekli tedavi edenler arasında da geçmektedir), Prof.Dr. Samuel Abrevaya
Marmaralı, Dr. Mehmet Kamil Berk, Prof. Dr. Mustafa Hayrullah Diker ise
gerektiğinde sürekli doktorların danıştıkları danışman hekim olarak görev
yapmışlardır. Sağlık Bakanı Dr. İ.Refik Saydam idi. Sağlık Bakanlığı Müsteşarı
Prof.Dr. Asım Arar idi. Bunların dışında, Paris’ten Prof.Dr. N. Fissinger (3
defa), Berlin’den Prof.Dr.Von Bergman, Viyana’dan Prof.Dr. H. Epinger isimli üç
yabancı doktor da Atatürk’ün tedavisinde görev almışlardır.
Ölüm
sebebi alkol değil
Atatürk’ün ölümünden
sonra düzenlenen birinci raporda ölüm sebebi karın içinde sıvı, asit toplanması
olarak gösterilirken, ikinci raporda ise alkolle ilgili karaciğer iltihabı
neden olarak gösterilmiştir. Bu çelişkiye rağmen Atatürk’e biopsi de otopsi de
yapılmamıştır. Alkole bağlı siroz olabilmesi için en az 15 yıl süre ile günde
en az 3 kadeh alkol alınması gerektiği bilinirken, Atatürk’ün Kurtuluş Savaşı
yıllarında hiç içki içmediği, daha sonraki yıllarda da aşırı içki içmediği,
karşısındakilere içirdiği söylenmektedir. Salyrgan (civalı ilaç)’ın Atatürk’ün
tedavisinde “ajan tedavi ilacı” olarak kullanıldığı, aslında Mustafa Kemal
Atatürk’ün bu ilaçla ağır ağır zehirlenerek öldürüldüğü ortaya çıkmıştır. Öte
yandan Atatürk’ün daha evvel sıtma geçirdiği bilinmesine rağmen karaciğer ve
dalağı yıpratan Kinin ve Atebrin gibi ilaçlar bol miktarda kullanılarak ölüm
çabuklaştırılmıştır. Sadece 1937 yılında İstanbul Eczanesi’nden Atatürk için 43
kutu kinin ilacının alınmış olması buna iyi bir örnektir.
Not: Atatürk'ün Katilleri Yazar Hüseyin Hakkı Kahveci Nin Kitabını okuyun
KAYNAK:https://www.habervaktim.com/haber/117389/ataturku-masonlar-zehirleyerek-oldurdu.html

Yorumlar
Yorum Gönder